Munzam Zarar Davalarına İlişkin Anayasa Mahkemesi'nin Güncel Yaklaşımı
- Emre Senar Bozkurt
- 26 Kas
- 3 dakikada okunur
Yasal Faiz para cinsi alacağın vadesinden gerçek tahsili tarihine kadar geçen zamanda enflasyondan kaynaklı değer kaybını telafi etmeye yönelik bir araçtır. Yasal Faiz oranının enflasyonun altında kalması uzun yıllardan beri ülkemizde hukuki tartışmalara ve davalara konu olmuştur. Yasal faiz ile karşılanmayan zararın telafisi için ise TBK munzam zarar müessesesini getirmiştir.
1980’li yıllardaki yüksek enflasyon döneminden beri hem Yargıtay içtihatlarında hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında munzam zararın uygulanma koşulları ile ilgili farklı içtihatlar inişli-çıkışlı bir hukuk uygulaması doğurmuştur. Bu tartışmaların hala daha hakkaniyetli bir çözüme kavuşturulduğunu söylemek güçtür.
Anayasa Mahkemesi Temmuz 2025 tarihli bir kararı ile bu sorunu masaya yatırmış ve köklü çözüm için yasal düzenleme yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Aslında yasal düzenleme yok değildir ancak Yargıtay içtihatları ile ortaya konan yargı pratiği Kanun ile varılabilecek çözümü ne yazık ki tıkamaktadır.

AYM’nin “enflasyon karşısında alacak değeri” pilot kararı: Caner Şafak (B. No: 2024/41763, 08.07.2025)
Kısa Özet
Anayasa Mahkemesi (Genel Kurul), alacakların enflasyon karşısında uğradığı önemli değer kaybının mevcut hukuk yollarıyla telafi edilememesi nedeniyle mülkiyet hakkı (m.35) ile bağlantılı etkili başvuru hakkının (m.40) ihlal edildiğine hükmetti ve pilot karar usulünü işletip TBMM’ye bildirimde bulundu. Benzer başvuruların incelenmesi, kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı 29 Eylül 2025 tarihinden itibaren altı ay süreyle ertelendi (29 Mart 2026’ya kadar).
Olay ve Yargısal Süreç
Başvurucu, 2010 tarihli bir konut finansmanı uyuşmazlığında başlattığı icra takibinde, borçlunun itirazı üzerine itirazın iptali davasını kazanmış; takibin asıl alacak üzerinden yıllık %9 temerrüt faiziyle sürmesine karar verilmişti. Karar 01.07.2020’de kesinleşmiş, borç 02.07.2020’de ödenmişti. Başvurucu, yaklaşık on yıla yayılan süreçte uygulanan yasal faizin enflasyon kaybını karşılamadığını belirterek TBK m.122 (munzam zarar) uyarınca ek tazminat talep etmiş; derece mahkemeleri bu davayı reddetmişti.
Başvurucunun iddiası
Özel hukuk ilişkisinden doğan alacağın enflasyon karşısında erimesi nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
AYM’nin değerlendirmesi
1) Mülkiyet hakkı (Anayasa m.35)
Mahkeme, alacakların da mülkiyet hakkı kapsamında olduğunu hatırlatarak, gecikmiş ödeme ve enflasyon nedeniyle alacağın gerçek değerine ulaşılamamasının alacaklıya ölçüsüz külfet yüklediğini belirlemiştir. Somut olayda, yasal faiz ödenmiş olsa dahi, ilgili dönemde enflasyonun kümülatif artışının ödenen faizi aştığı, bu sebeple alacağın önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği tespiti yapılmıştır.
2) Mevcut hukuk yollarının yeterliliği (etkili başvuru – Anayasa m.40)
Mahkeme, 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un (kanunî/temerrüt faizi rejimi) tarihsel amacı enflasyon kaynaklı sorunları gidermek olsa da, belirlenen faiz oranlarının enflasyonla bağlantılı şekilde tasarlanmadığını; uygulamada enflasyonun gerisinde kaldığını saptadı. Böylece teorik düzeyde dahi alacakların değer kaybını önleyecek başarı şansı sunmadığı sonucuna vardı.
Mahkeme ayrıca, TBK m.122 (munzam/aşkın zarar) yolunun da yerleşik ve öngörülebilir bir giderim sağlamadığını, içtihadın yıllar içinde dalgalı seyrettiğini ve sırf “enflasyon olgusunun” zararın varlığı için yeterli sayılmadığı kararların bulunduğunu; bu nedenle bu yolun da etkili başvuru standardını karşılamadığını belirledi.
3)Pilot kararın gerekçesi ve kapsamı
AYM, tespit edilen ihlalin yapısal nitelikte olduğunu belirterek İçtüzük m.75 uyarınca pilot karar usulünü uyguladı. Kararda:
TBMM’ye bildirim yapılmasına,
Benzer başvuruların incelenmesinin, kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı 29.09.2025 tarihinden itibaren 6 ay süreyle ertelenmesine (29.03.2026’ya kadar) karar verildi.
Kararda azınlıkta kalan üyeler ise, sorunun yapısal değil, yorum kaynaklı olduğunu; çözümün TBK m.122’nin Anayasa’ya uygun yorumlanması ve yeniden yargılama kararıyla sağlanabileceğini savundu.
Kararın doktrinel ve pratik önemi
1. Mülkiyet hakkının “alacak” boyutu
AYM, enflasyon karşısında alacak erimesini mülkiyetin özüne ve adil dengeye ilişkin bir sorun olarak çerçeveledi. Bu yaklaşım, yalnızca kamu borçlarında değil özel hukuk ilişkilerinde de hak devleti–özel özneler dengesine anayasal bir katman eklemektedir.
2. “Etkili başvuru” standardı: teoride ve pratikte işlerlik.
Mahkeme, bir başvuru yolunun kâğıt üzerinde var olmasının yetmeyeceğini; yolun enflasyon kaynaklı zararı önlemeye/gidermeye elverişli olması gerektiğini vurguladı. Bu vurgu, derece mahkemeleri bakımından ispat ve gerekçe standartlarının güncellenmesini gerektirir (ör. enflasyon verileri, reel faiz, karşılaştırmalı finansal göstergeler).
3. Faiz rejimi ve kanun koyucuya çağrı
AYM, 3095 sayılı Kanun’daki faiz oranlarının enflasyona eklemlenmediğini eleştirerek kanunî/temerrüt faizi rejiminin yeniden tasarlanması ihtiyacına işaret etti. Bu, enflasyona endeksleme, değişken oran, hesap yöntemlerinin sadeleştirilmesi gibi araçların gündeme gelebileceğini gösterir.
4. Munzam zarar pratiği için yol ayrımı
AYM’nin tespiti, “sırf enflasyon yetmez” diyen çizgiden, yüksek enflasyon dönemlerinde aşkın zararın karineleri yönünde bir standarda geçişi hızlandırabilir. Nitekim karar, içtihatta enflasyon-döviz-mevduat-faiz getirileri temerrüt faizini aşıyorsa aşkın zararın karinelenebileceği yönündeki eğilimlere atıf yapmaktadır.
Azlık Oyu ve Genel Değerlendirme
Azlık oyunda görüldüğü üzere, çözümün kanun değişikliğinden ziyade yorum birliği ile sağlanabileceği de savunulabilir. Bu, TBK m.122’nin enflasyonist dönemlerde aşkın zararın karinelenmesi yönünde yeknesak uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bununla birlikte AYM çoğunluğu, yapısal eksiklik tespitini tercih ederek pilot karar yolunu işletmiş ve yasamayı devreye çağırmıştır. Bu tercih, hukuk güvenliği ve öngörülebilirlik bakımından olumlu; yargısal aktivizm tartışmaları bakımından ise tartışmaya açıktır.
Conclusion
Caner Şafak kararı, yüksek enflasyon ortamında alacakların korunması meselesini anayasal düzleme taşıyarak, faiz rejimi, munzam zarar ve ispat standartlarını birlikte etkileyen bir dönüm noktasıdır. Uygulayıcıların, reel değer ekseninde argümantasyon geliştirmesi ve sözleşmelerinde değer koruma mekanizmalarına yer vermesi artık daha da kritik görünmektedir.





Yorumlar